Türkiye’de Müzisyen Olmak…

Tüm dünyayı etkileyen Korona virüs salgını verdiği kayıplar ve mücadelesiyle bir yılı geride bıraktı.

30 Nisan 2021 tarihi itibariyle Türkiye tedbir amaçlı 18 gün boyunca tam kapanma modeline başvurdu.  Gecikmiş olarak alınan bu kararda ana amaç günlük vaka sayılarını 5 binin altına çekmek umududur.

Üretimi duran müzik hayatımızın çilekeş müzisyenleri geçen bir yıl içinde işsizliğe, açlığa ve en kötüsü ölüme mahkum oldular. Tek adam rejimi  “Sosyal Devlet” anlayışında müzik sanatına ve sanatçısına sahip çıkmayınca çağımıza yakışmayan bir anlayışla intiharlara seyirci kaldı.

Tam kapanmaya giderken Türkiye’nin Değerli Müzisyenleri sosyal medyada etkileyici bir mesaj yayınladılar.

SAHNELER 408 GÜNDÜR KAPALI HAYATTA KALACAĞINIZI MÜZİSYENLERDEN VE DİĞER SAHNE ÇALIŞANLARINDAN ÖĞRENEBİLİSİNİZ.

Ölüme gidenlerin dışında kalan koca bir müzik sektörünün fertleri sadece  “şahsım hükümetine” değil tüm vatandaşlarımıza acı bir mesaj veriyordu. “ Yaşamak ve yaşamamak arasındaydılar.”

Geride bıraktığımız bir yıllık sürece baktığımızda başta İstanbul’da uygulanan etkinlik ve konserlere

Gelen yasaklamalar müzik hayatının cam damarı olan gelir kapılarını tümüyle kapatmıştı. Bu yaman gerçek sadece icracı olan müzisyenleri değil; ses ve ışık tesisatçılarını, menajerleri, sahne düzenini sağlayan rodileri ve organizasyon kademelerini olumsuz olarak etkiledi.  Bu koşulların Türkiye sathına yayıldığını düşünün müzik hayatımız çökmüş, müzik kültürümüz yok olmuştu.

Korona virüs salgınının müzik hayatımıza vurduğu darbeyle ilgili medyaya yansıyan haberler bakıyoruz. Acı ama gerçek bir yılda 102 müzisyen intihar etmiş.  Bazı müzisyenlere üç ayın karşılığında 1000 TL devlet yardımı verilmiş, açlığa direnenlere de erzak yardımı yapılmış.

Ne acı bir tablo değil mi?

Bu acı tablodan etkilenen CHP Milletvekili Gamze Taşçıer’in müzisyenlerin pandemiyle birlikte yaşadıkları ekonomik çıkmazın derinleştiğine dikkat çekerek Müzik – Sen’in verilerini açıkladı:

“Pandemi başladığından bu yana intihar eden müzisyenler,100 e yaklaşmış, müzik aletlerini satarak evine ekmek götürmek isteyenler çoğunlukta. Yüzbinlerce insan açlığa ve ölüme terk edildi.”

Yaşanan bu ağır salgın müzik hayatımızda bir başka gerçeği de ortaya çıkartıyordu. Müzisyenlerin büyük çoğunluğu sigortalı olmadıkları için sosyal güvenceden mahrum yaşıyorlardı. Ne kısa çalışma ödeneği ne de maaşı alabiliyorlardı. Sanki bir gelenekmiş gibi kayıtsız çalışmaları ölümlerinde isimlerini tespit etmekte de zorluk çıkardı. Doğdukları yerde çalışan müzisyenler mahalli eğlencelerde ve düğünlerde çalıyorlardı. Ve çaldkça harçlıklarını çıkartıyorlardı.  Düğünler yasaklanıp eğlence yerleri kapanınca müzik aletlerini satmak zorunda kaldılar. Onlar için müzik hayatı bitmişti artık.

Peki bundan sonra ne yapacaklardı?

İlk incelemede Otopark kahyalığı, simit satıcılığı ve de temizlik işçiliğini tercih edenleri gördük.

Türkiye’nin müzik hayatında yaşanan bu acı gerçekler, müziğin sadece popüler şarkıcı ve figürlerinden ibaret olmadığını da gösterdi.  83 Milyonluk ülkemizde müzisyenler sadece büyük kentlerimizde yaşamıyordu. Yöresel ve mahalli sanatçılarımızı da düşünürsek 10 binlerce müzisyen yeteneklerinden güç alarak halkı eğlendiriyorlardı. Artık o yetenekleri para kazanmalarına yetmiyor.

Müzik sustu.

Eğlence paydos.

 Hayatımız salgın karşısında binlerce vaka sayısı ve yüzlerce vatandaşımızın ölümüne yol açınca tek doğru yaşamda kalmanın önemiydi.

Yaşadığımız salgının müzik hayatımıza vurduğu bu darbeden çıkan sonuçları yeterince incelemeliyiz.

Sendikal hüviyetleri olmasa da müzisyeni korumak ve kollamak sorumluluğunda. Müzikteki meslek birliklerinin tek vücut olup müzik emekçisinin sosyal haklarına sahip çıkması gerekirdi. Ama yıllar sonra ortak lisanslama erdemine kavuşan Meslek Birliklerinin bu yoldan dönmeleri hak sahibi müzisyenlerin geleceğini de karartıyordu.

Ali Rıza TÜRKER

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*