Yaşanan Bu Kaos ve Kargaşaya Kim Dur Diyecek

 

Maymun Deneyi:
Japonya Koshima Adasında bir maymun kolonisi yaşıyordu (1952). Bir gün 8 aylık dişi yavru İmo, üzeri kumla kaplı tatlı patatesi suya düşürdü, kumlardan temizlendiğini gördü. Sonrasında tüm ada maymunları patatesleri suya batırarak yer oldular.
İlginci, maymun sayısı 100’e ulaşınca, benzer davranışa komşu adalar, hatta ana kara Takasakiyama’da da rastlandı (1958).
Maymunların diğer adalarla teması olmamıştı. Belli sayıya ulaşınca gerçekleşen olaya bilim insanları “Kritik Kütle” adını verdiler. Bunun bir kuantum sıçraması olduğu, canlıları birbirine bağlayan bir enerji sistemi olabileceği düşünüldü…

Su Deneyi:
Japon bilim adamı Masaru Emoto (1994) su kristalleriyle ilgili ilginç deneyler yaptı.
Kaynak ve musluk su moleküllerini dondurdu, kaynak suyu mükemmel, musluk suyu ise bozuk yapı sergiledi, bu beklenendi..
Ancak sonrasında su’ya; Bach, Beethoven, Vivaldi, Mozart dinletti. Bozulmuş kristal yapı yeniden eski doğal heksagonal yapısına geri döndü.
Sonra ki deneyler daha da ilginçti: 2 farklı su kabına, pozitif-sevgi sözleri ile negatif-emir, baskı ve nefret sözleri yazdı. Su kristallerinde, olumlu sözlere karşı doğal heksagonal, negatif ve nefret sözcüklerine karşı ise bozuk-amorf kristaller oluştu. Vücudumuz ve dünyamızın % 75-80’inin su olduğu düşünülecek olunursa, bu sonuçlar önemliydi.
Bunların ardındaki sır neydi?
Bu konuda, bilimsel verilerin yanında, sezgilere de yer vermek yerinde olacaktır. “Allah’ın Varlığı”, bilimsel olarak ispatlamasa dahi, çoğu insanın bir Yüce Gücün varlığına inandığını görmekteyiz. Tüm bu bilimsel deneylerin ardında Tanrı’nın yarattığı ve O’nun Dünyada ki silüeti, gözü-kulağı-dili olan güçlü varlık “insan” ile “düşünce gücü” yatmaktadır.
Düşüncelerimiz, olgunlaşıp, olumluya yani “Kâmil İnsan” kimliğine ulaştığı oranda hatta “ortak bir bilinç bütünlüğüne” eriştiğinde, etken bir güç oluşur.

Din Programları ve Sonrası:
Musa ile başlayıp, İsa ile devam eden ve Muhammet’le “Başka bir din ve Kutsak Kitap Gönderilmeyecektir” sözleriyle son noktası konulan dinler, Tanrı-İnsan ilişkisini tanımlayan yol gösteren programlar olarak tanımlanabilir.
Gönderildikleri kaynağın aynı olması nedeni ile dinlerin birbirinden üstünlüğü söz konusu olmamalıdır. Dinler, dönemlerin ihtiyacına göre, insanlığa rehberlik amacıyla ve daha evrimli kişiler olmaları konusunda ki ahlak felsefeleridirler. Bir başka tanımla, “Yaratan” ile “Yaratılmış” bir ve bir bütündür.
Dinler öncesi Uzak Şark Felsefesinde, “Yaratıcı” geri planda “Yaratılan Varlık” yani insan’ın yetilerle donatıldığı gerçeği öne çıkarılmaktadır. Bu inançta varlık, bir enerjidir, evrimleştiği oranda güç kazanır. Bu nedenle bir yaşamın yeterli olmayacağı, aynı enerjinin başka bedenlerde yeniden doğarak tekâmüle devam edeceği anlayışı söz konusudur. Bu, enerjinin yani “Ruhun Ölümsüzlüğü” olarak tanımlanır.
Kuran sonrası günümüze kadar geçen 1500 yılda insanlık; sayısız bilim-felsefe-teknik ve sanat insanı ile adeta bir yetiştirilme programına alınmıştır.
Bilim gerçeği deneylerle ispat yolunda ararken, din ise hakikat ve gerçeğin görünmeyen-bilinemez ortamlarda olduğundan bahseder. Bilim ve akılda ilerleme, ruhsal kültürde düşüşü, ilimle din arası uçurumu derinleştirir. Oysa, her 2si de Tanrı programlarıdır, “ilimsiz-din, dinsiz ilim” söz konusu olmamalıdır.
Ancak, zaman içinde dinler arası görüş ayrılıkları artmış, tarikatlar ve inanç ayrıcalıkları oluşmuş, bunlara ek Dünya bir yerden pozitifte ilerlerken, negatifte o oranda artarak savaşlar, doğal afetlerle insanlık büyük acılar çeker olmuştur.

2000’ler ve Sonrası:
Günümüzde durum daha da ağırlaşmış görünmektedir. Pek çok yeni keşif ve buluşlarla makro ve mikro ölçekte büyük yenilik ve ilerlemeler olurken, Dünya savaşlarını unutan insanlık, daha hırçın, adeta aklını kaybetmiş, ferdi ve ulusal egoların arttığı bir yapıya bürünmüş görünmektedir.
Kişi ve toplumlar arası fikir ayrılıkları, terör, çatışma, kan, şiddet, gözyaşı, yaralanma, ölümlere ek, dünya genelinde depremler, seller, hortum, tsunami, iklimsel değişimler gibi felaketlerde de artışlar gözlenmektedir. İnsanlık, yeni hastalık, virüs, kanser türleri ile tanışmakta, trafik, iş ve maden kazalarında artışlar yaşanmakta, pozitifle negatif, birbiri ile yarışır tırmanıştadır.
Adeta bunlar; Kutsal Kitaplardaki “Mahşer”, “Kıyamet” olarak tanımlanan Tanrısal Programın dünyadaki yansımalarını anımsatmaktadır.
Yaşananların; Tanrısal Program mı, yoksa insanoğlunun oluşturduğu hırs, duygusal çöküş, ruhsal bilinçsizlik mi olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.
Bu kaos ve kargaşaya kim ve nasıl dur diyecektir?

Kaos’tan sonra Güzellik:
“Kötülükler, Güzelliklerle Sonlanır” deyişi, halk arasında oldukça yaygındır. Dualitede zıtlıklar, yani Ying-Yang, yaz-kış, siyah-beyaz, güzel-çirkin daima bir dengenin varlığının ifadesidir. Yaşanan kötülükler tarih boyunca sonrasında “Birleşim” ve “Beraberlikler” getirmiştir. Bu nedenle, tüm bunları yaşamadan, hakikate ve kurtuluşa ulaşılmanın mümkün olamayacağı ifade edilmektedir.
Son yıllarda insanlığa ulaştırılan kozmik kaynaklı bilgiler, savaş karşıtı barış yanlısı bilinçli insanlar ve gerçek sanatçıların akıl-mantık-şuur sahibi kişilerin çaba ve gayretleri ile önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Sembol ve kelimeler ardında ki anlamlara farklı bakışlar getirebilirsek, Türkçemiz ve Kutsal Kitaplarda bazı terim ve tanımların, sanki yaşadıklarımızı ifade ettiklerini görürüz. Buna göre:
Mahşer kelimesini “Mah” ve “Şer” hecelerine bölerek; “mah’ın” (Ay’ın parlak, pozitif, gülümseyen yüzünü), “şer’in” ise (kötülükler ve negatifi) simgelediğini bir an için düşündüğümüzde, günümüz dünyasının zıtlıklarla dolu yapısı ortaya çıkar.
Bunun sonrasında insanlık gerçekleri görecek, yapılan her türlü kötülük, yolsuzluk sır olmaktan çıkıp, insanlık sırları atarak “Sırat”tan geçerektir.
Sonrasında, sonsuzdan gelen insan bilinci uyanıp, kıyam edip ayağa kalkacaktır ki, bununda “Kıyamet” olduğu ifade edilmektedir. Bunlar tabii ki yorum ve kelimelerin sembolik açılımlarıdır, ancak oldukça mantıksal görülmektedir. Halen insanlık tekâmül merdivenlerinin çeşitli bilinç basamakların da yaşam savaşı vermektedir. Bunda bazıları biat bilinci ile ilk basmaklarda, bazıları ise daha üst bilinç boyutuna ulaşmış ve insanlığı kucaklamaktadır.
Özetle günümüzde yaşananları, bir “yok olma” değil, ego, hırs, kötülüklerden arınma, uyanma, yeni düzenin kurulması olarak algılamalıyız.
Felsefede “Ordo-ab Chao” (Kaos’tan, Güzellikler) dinde ise “Şer’den Hayır Doğar” bu yapılanmanın ifadeleridir.

Düşüncenin Gücü:
Yaratılmış düzen bir enerji evrenidir. Varlık, bütünün parçası, bilinçlendiği oranda Sisteme daha Pozitif Vibrasyonlar göndermektedir. Allah, madde dünyaları, üzerindeki varlıkları yaratmış, insan ise düşünce gücüyle Sistemi ve Tanrısal Düzeni destekleyen “mikro jeneratör” görevi görmektedir.
“Özden Sevgi”, bir duygu ve histen öteye bir “Enerji, Kâinatı, Tanrı ile İnsanı birbirine bağlayan” bir güçtür.
Böylece, yaratıldığından günümüze Dünya ve İnsanlığın, tedrici Tekâmül programına alınması, özsel bir evrime ulaşmasında ki gerçek sır’da budur. Varlık, evrimleştiği, “Birleşip, Bütünleştiği” oranda, daha yüksek “Düşünce Gücü” oluşturmakta, bu yolla da daha yüksek enerji üreterek Tanrı’ya ulaşmaktadır.
Bu güç Tanrıda en üst seviyede, Kutsal Kitaplarda; “Ol dedi, Oldu” olarak şifrelenmiş, günümüzde “Su Deneyi” ile kanıtlanmaktadır. “Düşünce” yani “anti madde” yaratılışın temeli olup, tüm insanlarda var olan bir Tanrısal Güç’tür.
Özetle yaşamlarımızda ki “Negatif’ler”, “Pozitif’in güçlenip, varlığın bilinçlenmesine neden olan etkendir. Kaos-kargaşa ardından, bilinçlerin kıyam’ı, varlığın uyanarak gerçekleri görmesi söz konusudur.

ANADOLU ve “YURTTA SULH, CİHANDA SULH”
Antik Yunanca’da Anatoli “Güneşin doğduğu, ilk ışıklarını yaydığı yer”, ezoterik olarak “Tuluğ (aniden belirme, doğma), Bağış, İhsan, İlahi Lütuf, Tanrının Ayrıcalıklı Yarattığı Ülke” olarak tanımlanmaktadır…
İfade edildiğine göre bu son çağ yani “Birleşim Programı”, Anadolu’dan devreye alınmaktadır. Bu kutsal mekânlara varoluştan günümüze ‘en ileri bilinçteki varlıkların’ yanı sıra en müziç, insanlığa kötülükler yapmış ‘en şeytani bilinçlerinde ekildiği ifade edilmektedir. Bu nedenle Mahşeri en yoğun yaşayacak ülke “Atatürk Türkiyesi’dir”. Program, Türkiye’den Dünya’ya açılmaktadır.
Halen ülkemiz ve Dünya’da, Yaratıcı tarafından her sahada görevli kılınan ve toplumlarını uyandırmakla “görevli varlıklar” iş başındadırlar.
İnsanlığın böylece kaderi kendi idrakine ve eline verilmiş, uyandığı oranda gerçekleri görerek, kıyam edecektir.
Dünya insanının; Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Alevi, Rum, Musevi, Budist, Müslüman ayırımı gözetmeksizin “Yaratılmışı Yaratandan Dolayı” kucaklaşıp, bir diğerini kabullenmesi zorunludur. İnsanoğlu; dinle ilimin bir arada olduğunu, Allah’ın Varlığını kabul edip, ortak ve saf bir bilinç bütünlüğünde buluşmak zorundadır.
Anadolu veya Atatürk Türkiye’si, tüm dünyaya egemen olacak bir yeni birleşim yapılanmasının başlangıç sancılarını yaşamaktadır. Bu bilincin oluşup, insanlığın uyanmasında; kadınlara, ileri bilinçlerdeki varlıklara, gerçek sanatçılara, akil din ve ilim adamlarına büyük görevler düşmektedir.
Zor, belki biraz zaman alıcı ve yaşanarak görülecek bu yapıda değişmez slogan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” olarak şifrelenmektedir. Bunda da; birlik, bütünlük, dil, din, görüş, inanç ayrıcalığı gütmeden, el ele tutuşup helalleşme zorunludur.
Tanrı, dünlerde olduğu gibi gene yol gösterici, yarattığı insanının yanındadır.
Bizler “Popsav Üyeleri” olarak; dünlerde olduğu gibi bugünde, sanatımız, sevgimiz, barış ve birleşim dileklerimizle, sizlere sesleniyor, 2018’in tüm insanlığa aydınlıklar getirmesini diliyoruz.
Özetle, pozitif düşüncelerimiz “kaos ve kargaşaya dur diyecek” en etken güçtür… Yarınlar aydınlık ve güneşlidir…

 

(Modern Folk Üçlüsü) Diş Protez Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Kurtaran

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*